12 Ocak 2013 Cumartesi

ROCK PRINCESS EBYRELLA'S DIARY

 
Benden öte… Benden ziyade…
 
 

           26 Aralık 1980… Günlerden Cuma… Sabah saatleri…
     O sabah karnında hafif bir sancı ile uyanmıştı Ayşe. Gaz sancısı da olabilirdi ama nihayetinde hamileydi ve doğuma da az kalmıştı. Bu yüzden evham yapmıştı. Eşi de iş için başka bir şehirdeydi. 18 aylık kızı ve annesi vardı yanında. Doğum sancısı olmadığına emindi ama yine de hastaneye gitse iyi olacaktı, bu ikinci hamileliğiydi ve bu sancı biraz yersiz gibiydi.
     Hemen annesine haber verdi, doktora gitmek için hazırlandı. Kızını da sıkıca giydirdi geçerken onu babaannesine bıraktı. Hastaneye gitti doktorunu buldu. Dr. Kayahan bey, muayene etmek için Ayşe’yi hemen odaya aldı. Doğumun başlamış olduğunu gördü. Hemen ameliyathaneyi hazırlamalarını istedi. Dışarıda bekleyen annesine doğumun başladığını söylediler. Altan hanım biraz heyecanla ve o zamanın imkanlarıyla Ayşe’nin doğum yapacağını diğerlerine haber vermeye çalıştı.
      Ayşe’nin sancısı giderek şiddetlenmişti. Daha önceki doğumu için dokuz saat sancı çekmişti ve nur topu gibi bir kız dünyaya getirmişti. Ama bu sancı gerçekten diğerinden farklıydı. Canından can koparmışçasına… Doktor biraz paniklemişti sanki daha fazla hemşire istedi yanına. “Çabuk olun çabuk” diye bağırıyordu. “Daha fazla hemşire lazım kese geliyor hazır olun” . Ayşe ne olduğunu bile anlamamıştı sadece korkunç bir acı içinde var gücüyle ıkınmaya çalıştı. Bir… İki… Üç… Ve Ayşe derin derin nefes alıyordu, doğum yapmıştı ama ne bir bebek ağlaması ne de ortada nur topu gibi bir bebek vardı. Birkaç kişinin anca elinde tutabildiği kocaman değişik bir şey… Bu doğurduğu neydi anlayamadı ve o kadar yorgundu ki soramadı bile… Doktorlar su kesesinin patlamadığını ve keseyle beraber doğum yaptığını söylemişti. Ayrıca tıp dilinde gerçekten fırlama diye adlandırılan bir bebek dünyaya getirdiğini söylemişlerdi. Bu bir örnek doğumdu. Keseyi dışarıda patlatıp bebeği çıkardılar. Bir kızı daha olmuştu Ayşe’nin… Hastaneye gelişi ve o keseyi doğuruşu 10 dk kadar kısa bir zamanda gerçekleşmişti ama ona saatler gibi gelmişti. Gerçekten yorgundu, bitkindi, doğumun en acılısını yapmıştı belki de. Ve bir kese doğurmanın şaşkınlığını hala üstünden atamamıştı. Ayşe’yi dinlenmesi için odaya aldılar. Bebeği hazırlamak üzere başka bir yere götürdüler. Annesi de çok heyecanlıydı. Dört torunu vardı ve hepsi de kızdı. Ondan mutlusu yoktu. Şimdi Ayşe’nin tek beklediği kocasıydı.
      Kocası haberi alır almaz İstanbul’a gitmek üzere biletini aldı. Bir arkadaşı da Mehmet’i yalnız bırakmamıştı. Otobüs hareket etmeden öce arkadaşı cam kenarında oturan Mehmet’e dönüp koridor tarafında rahat edemediğini cam kenarında oturmak istediğini söyledi. Mehmet çok iyi kalpli biriydi. Çünkü kendi de aynı sebepten dolayı özellikle cam kenarına oturmak için bilet almıştı ama asla arkadaşını kıramazdı. İstemeyerek de olsa yerini arkadaşına vermişti. Otobüs hareket etmişti. Mehmet bir an önce İstanbul’a gitmek, karısını, küçük kızını ve bebeğini görmek istiyordu. Mehmet ailesini düşünürken çoktan Eskişehir semalarına gelmişlerdi. Sonra gözleri kapandı Mehmet’in…
     Ayşe hastanede bebeğini emziriyordu. Özel odadaydı. Yalnız değildi. Eşi dostu vardı yanında heyecanla Mehmet’i bekliyordu. Bu saate kadar gelmesi gerekirdi ama hala bir haber yoktu. Televizyonu açmalarını istedi Ayşe… Sonra bir son dakika haberi girdi yayına… Eskişehir yakınlarında bir kaza haberi yayınlamaya başladı televizyon. Bu Mehmet’in otobüsüydü. Hayır hayır değildi olamazdı. Çünkü otobüste hayatta kalan kimse yok gibiydi. Bir anda buz kesti odanın içi. Ayşe’nin kucağından bebeği aldılar. Ama Ayşe emindi. Birazdan Mehmet o kapıdan girecekti. Televizyonu kapattılar. Odadan yavaş yavaş çıkan herkes bir şekilde Mehmet’e ulaşmaya çalışmaya başladı. Ayşe ise Mehmet’e kızmaya başlamış. Hala bu saate kadar gelmediği için söylenmeye başlamıştı
     Aradan ne kadar zaman geçti hatırlayamadı Mehmet. Nerede olduğunu da anlayamadı. Hastane mi, sağlık ocağı mı neresi bilemedi. Bir süre boş boş baktı etrafına… Neredeydi, buraya nasıl gelmişti, arkadaşı nereye gitmişti… Otobüsteydi en son Ayşe’sine ve kızlarına gidiyordu. Sonrası karanlık… Her tarafında kanlar vardı. Saçları yüzü gözü perişan haldeydi. Yanına gelen doktordan öğrendi kaza geçirdiklerini. Bir çok kişinin öldüğünü öğrendi. Hatta kendisinin bile… Son dakika nefes aldığını fark edince buraya getirmişler Mehmet’i… Arkadaşını soruyor bilen yok. Sonra öğreniyor ki cam kenarında oturanlardan kurtulan olmamış.
     Ayşe televizyonu açıyor tekrar. Edinilen son bilgilere göre ölenlerin isimlerini açıklıyorlar. Aşağıdan yukarıya doğru isimler geçmeye başlıyor. Şu ana kadar tanıdık gelmiyor kimse. Yanındaki herkes yüreği ağzında televizyona bakıyor. Ayşe “Aaaa bu bu Mehmet’in arkadaşı” diyor. İşte o an koca bir sessizlik çöküyor odaya. Birkaç isim sonrasında görüyor Mehmet’inin ismini herkes şoka giriyor. Doktorlar hemşireler konuyu biliyor ve atakta bekliyorlar. Oda bir anda Ayşe’nin kahkahaları ile inlemeye başlıyor. Çığlık çığlığa gülüyor Ayşe… Lohusa sendromuna kapılıyor, idrak edemiyor, kabullenemiyor ve film kopuyor Ayşe’de… Ve diğer herkeste…
     Mehmet, beyin kanaması geçirmiş, hemen müdahale etmişler, hayati tehlikeyi atlatmış ama hastaneden çıkamayacak gibi. Eşinin doğum yaptığını ve hastaneyi araması gerektiğini söylemiş. Bir şekilde iyi olduğunu haber vermeliydi. Oda telefonunu açan kişi Mehmet’in sesini duyunca çığlıklar atmaya başlıyor ve telefonu Ayşe’ye veriyor. Ayşe Mehmet’in sesini duyar duymaz “Ben burada doğum yaptım sen hala yoksun. Sen sarhoşsun! Utanmadan bir de arıyorsun” diye bağırmaya başlıyor. Telefonu elinden alıyorlar Ayşe’nin… Sakinleştirici veriyorlar. Mehmet’in iyi olduğunu öğrenince seviniyor diğer herkes bir tek Ayşe gerçeği kabul edemiyor. Doktorlar normal bir tepki olduğunu söylüyorlar. Mehmet karısının durumuna çok üzülüyor ve o halde tekrar yola çıkıyor her şeyi göze alarak ve sonunda hastaneye gidiyor. Ayşe Mehmet’i karşısında görünce anlıyor ya da kabulleniyor tüm olanları. Mehmet’i perişan halde karşısında. Aynı hastane de hemen Mehmet’i tedavi altına alıyorlar.
     Birkaç gün sonra Ayşe, Mehmet ve yeni doğan kızları hastaneden ayrılıp diğer kızlarını da alarak evlerine gittiler. Dördü için yeni bir hayat başlamıştı. Mehmet yeniden doğduğuna ve Allah’ın kendisini yeni doğan bebeğine bağışladığını inanıyordu. “Ben de 26 Aralık da doğdum” diyordu. Ayşe ‘de Mehmet gibi düşünüyordu. Bazı akrabalar ise, bu ikinci bebeğin doğum şeklini ve tüm bu yaşananları da düşünerek uğursuz olduğunu düşünüyordu. Hatta bir süre bu bebeği görmek istemeyenler bile oldu… Ama bu Ayşe’nin ve Mehmet’in umurunda bile değildi. Mutluydular.
 
İşte o gün ben doğdum!
 
Ben "Rock Princess Ebyrella"...
 
İyilikler prensesi, kötülükler efendisi...
 
Garip bir çarkın son dişlisi...