AYNA MEDİTASYONU
Şimdi hemen şu ayna meditasyonu ile ilgili bir not düşmek
istiyorum. Bir çok yerde bu ayna meditasyonu
değişik uygulanıyor. Ayna karşısına geçiyorsun. Gözlerinin içine
bakıyorsun iyice. Sonra bu aynadaki
yansımanın senin gözlerinin içine baktığını hayal ediyorsun. Yani işte
terse çeviriyorsun olayı. Böyle bir değişim oluyor, güçlü bir enerji akımı
olduğunu hissediyorsun. O zaman
gözlerindeki enerjiyi hissediyorsun. Nasıl bir güç anlatamam hatta biraz da
ürkütücü… Şu an için bunu geçelim.
Benim ayna meditasyonum daha farklı. Harry Potter izleyenler
bilirler. Harry böyle koca bir ayna karşısında durur tek başına. Ama aynadaki
görüntüsünde anne babası da vardır. Gülümseyerek bakarlar Harry’e… Kısaca Harry
hayatına dair olmasını istediği ne var ise, işte onu göstermektedir ayna. Benim
meditasyonum böyle bir şey.
Alfa modunun hafifliği ile yatıyorum mavi minder
bulutlarının üstünde. Hocadan gelecek
komutları bekliyorum. “Şimdi karşınızda kocaman bir ayna duruyor. Tam karşısına
geçin. Ayna çok büyük ve gösterişli.
Şimdi o aynada olmak istediğiniz ortamı, yanınızda olmasını istediğiniz
insanları, hatta hangi mevsimde olmak isterseniz onu hayal edin ancak kendinizi
bu aynaya sakın sokmayın” dedi.
Hoop ayna karşımda. Bu arada normalde biri bana dese ki
kapat gözlerini şunu gör bunu hisset, mümkün değil. Ama bu alfa modunun
yüceliğinden olsa gerek hoca ne dese film izler gibi geliveriyor sahneler
gözümün önüne. Yüzüm dışında tabi… Neyse
Harry Potter izlediğimden olsa gerek aynı onun aynası geldi karşıma. Ben biraz
daha büyüttüm ebatlarını o kadar. Kafamda onca sahne var hepsini sığdırmam
gerek.
Kocaman bir ev hayal ettim. Nasıl desem çok dönüm arazi
üzerine kurulu. Ucu bucağı olmayan yeşilin üzerinde bir ev… Etrafı beyaz çitlerle çevrili. Türlü türlü meyve ağaçları var. Bahçenin arka
tarafında olimpik yüzme havuzu ebatlarında bir havuz… Yalnız hiç sevmem şu
havuzları mavi taşla kaplıyorlar da su mavi gözüküyor ya. Ben değişik taşlar hayal
ediyorum. Böyle beyazdan başlıyor sonra yeşilin en açığından başlayıp birkaç
ton koyulaşıyor içi. Nasıl güzel gözüküyor. Zannedersin tropikal adaların eşsiz
suları… Klor oranı bile geçiyor aklımdan. Ablam, havuz suyu yani klor saç
rengini bozuyor diye havuza girmez de… Ablam da girebilsin istiyorum. Havuzun
etrafında beyaz tahta şezlonglar var. Bahçenin başka bir yerinde kamelya hayal
ettim. Beş çaylarımı içeceğim, kızlarla dedikodu yapabileceğim bir yer lazım
dedim. Bahçenin bir yerinde kocaman
çocuk parkı var. Kızımla, oğlum işte burada diledikleri gibi oynasınlar
istedim. Şu an oğlumun doğum günü kutlanıyor bahçede… Ne iyi etmiş de almış
kocam bu evi diyorum. Bu arada kocamı arıyorum sağda solda… Bahçede yok, evin
içine giriyorum. Bu ev benim cennetim gibi… Zengin İngilizlerin evleri gibi…
Bir kere mobilyalarım beyaz eskitme… Tek kişilik chester koltuğum evin en
aydınlık penceresinin önünde duruyor. Genelde kitap okuyorum burada ama
koltuğun üzerine ne zaman baksanız son sayı maison française dergisini
görebilirsiniz. Bu dergide inanın çok güzel şeyler var. Evi döşerken bana çok
yardımcı oldu. Aslında Laura Ashley
sayesinde bu ev böyle cennet gibi oldu.
Bu arada aynaya girmem yasak ama
iste ben kendimi dahil etmesem de kocamı arıyorum. Sonunda kızımın odasında
buldum onu. Kızımla beraber kardeşine aldığı hediye için son hazırlıkları
yapıyorlar beraber. Kocamın da yüzü yok maalesef. Çok uzun boylu değil, ideal
boylarda desem yeridir. Kumral sanki. Ay öyle cılız da değil, sanki benim
sevdiğim gibi biraz göbeği mi var ne… Neyse birazdan aşağı inerler ben bahçeye
çıkayım bari.
Bu ne kalabalık… Ne çok seveni varmış oğlumun. Anneanne,
babaanne, dedeler, teyzeler, halalar, dayılar, amcalar, kuzenler, arkadaşlarım,
arkadaşlarımın çocukları… Off diyorum bu ne güzel manzara da ben niye yokum acaba.
Öldüm mü ki ben ondan mı yokum. Çok oldu herhalde öleli ki insanlar yokluğuma
alışmış nasıl da eğleniyorlar. Yok ya saçmalama eby diyorum bozma bu anı kesin
bir yerlerdesin çıkarsın birazdan. Garaja bakıyorum arabam orada. Hımm belli ki
bir yere gitmemişim. İş yerinde mi sorun çıktı acaba ? iyi de ben home office
çalışıyorum. Çatı katını kocam iş yerim olarak düzenledi. Bir düğün
organizasyon şirketim var. Oranın başında ablam duruyor. Ama bugün o da burada.
Sorun olsa ilk onu ararlar diye düşünüyorum.
Allah Allah ben bu meditasyonlara
neden bir türlü kendimi dahil edemiyorum ki…
“Ayna’ya girmeye hazır mısınız” diye bir ses duydum sonra.
Nasıl heyecanlandım anlatamam. Bir an önce girip herkese merhaba demek
istiyorum. Oğluma sarılıp doğum günü hediyesini vermek, kızımı kucağıma alıp
kardeşiyle beraber aynı anda mumu üfletmek istiyorum. Kocamın da yanımda olup
bana sıkıca sarılmasını istiyorum. Artık kocam kimse… İçimden bağırıyorum “Hazırıııııım” diye
“Haydi bakalım artık aynaya girebilirsiniz” Sağ ayakla gireyim
diyorum haydi bismillah ve hoop aynadayım. Giymişim üstüme pembe şifon minicik
çiçekleri olan bir elbise. Saçlarım belimde sapsarı bir güzelim ki sormayın
yani… Sanki hep ordaymışım gibi herkesle gülüşüp konuşuyorum. Oğlum koşarak geliyor yanıma anne
diye, sonra babası ve kızım da geliyor. Oğlum sanki babasına benziyor kumral,
çok da yakışıklı, kızım biraz ben biraz baba sanki. Öyle havuç denilecek kadar
olmasa da hafif kızıl kahve tonlarında saçları var. Ama oğlumun da kızımın da
gözleri kesinlikle bana benziyor. Sarıya kaçan ela… Bu arada dudaklar da aynı
anne… Çocuklarım resmen Ayşegül serisi kitaplardaki çocuklara benziyor, o kadar
gerçek dışı bir güzellikteler ki... Ne iyi etmişim de doğurmuşum diyorum.
“Şimdi aynadan çıkın ve sağ tarafınızdaki diğer aynayı
görmeye çalışın” Bu ses hocamın sesi… Tam da pasta üfleyecektik neden çıkıyorum
ki şimdi aynadan diye söylenmeye başladım. “Siz devam edin” dedim çıktım
aynadan. Yine kocaman bir ayna var içi simsiyah. Kendimi falan görmüyorum hatta
hiçbir şey görmüyorum. Ne biçim ayna bu? “Şimdi dikkatlice o aynaya bakın ve az
önce içinde bulunduğunuz aynada gördüklerinizin tam tersini görün” Haydaaa bu
da nereden çıktı diyorum. Bir ilk aynaya bakıyorum herkes yerinde çok şükür.
Diğer aynaya bakıyorum. Yalnızım, kış gibi bir mevsim. Belli ki üşümüşüm .
Kendime sarılmış yürüyorum yolda. Yağmur yağıyor sırılsıklam olmuşum öyle
gidiyorum. Ne bir ev ne mutlu yuva, ne çocuklarım hiçbir şey yok. Sadece yürüyorum.
Dikkatinizi çekerim bu aynada ben hayal kurmuyorum artık. Hoca tam tersi dedi
ya alfa modu hemen getiriverdi gözümün önüne eksik olmasın. “Ayaklarınızın
dibinde duran bir sopa var, o sopayı elinize alın ve iyice kavrayın iki
elinizle ve o içinde olmak istemediğiniz aynayı kırmaya başlayın. Arka arkaya
vurun parçalayın” demesiyle bakıyorum ayaklarımın dibine. Kocaman bir sopa var
hemen alıyorum elime. Ayna kırmak uğursuzlukmuş falan umurumda değil. Başlıyorum
aynayı kırmaya. Bam güm giriştim aynaya. Zerre ayna kırıntısı kalmayana kadar
defalarca vurdum. Bir yandan da üzerime bakıyorum elbisem kirlenmesin diye ama
elbise falan yok üzerimde o iğrenç aynadaki görüntümü görüyorum. Bakıyorum
aynaya, sadece çerçevesi kalmış. Epey yorulduğumu fark ediyorum. Öyle boş boş aynaya
bakarak beklemeye başladım ne olacak acaba diye. Bir süre sonra “Şimdi ilk aynaya
geri dönün birazdan saymaya başlayacağım. Üç dediğimde derin bir nefes
vereceksiniz ve hazır olduğunuzda gözlerinizi açın”
Hemen aynaya döndüm. Yine elbisem üzerimde saçlarım uzun
belime kadar sapsarı. Ailem, çocuklarım, biricik kocam… Pasta bıraktığım yerde
üflemeye hazırız. Oğlum kucağımda, kızım babasının kucağında… Pasta tam ortada.
Herkes karşımızda. Fotoğrafçı da hazır. “Biiiiir, İkiiiiii, Üüüüüüç derin bir
nefes… Hazır olduğunuzda gözlerinizi açabilirsiniz” Of ya olamaz bir bir nefes
verdiklerini duyuyorum. Ben ise nefesimi tuttum resmen, verirsem her şey bitecek. O sırada pastayı üflüyoruz. Kocaman bir alkış
kopuyor ben oğlumu öpüyorum doya doya, sonra babası alıyor kucağına önce öpüyor
sonra hediyesini veriyor. Ben kızıma sarılıp öpüyorum. Sonra kocama bir öpücük.
Kimse anlamıyor ama ufak ufak vedalaşıyorum ve aynadan çıkıyorum. Döneceğim ama
kararlıyım. Nefesi verdim önce, gel gelelim gözümü açamıyorum. Açmak
istemiyorum. Neyse güç bela açtım gözlerimi, bu sefer yavaşça kalktım bağdaş
kurdum oturdum. En sona ben kalmışım ama olsun zaten bir şey demiyorlar ama
belli halimden ağlayacak gibiyim. “Çok mu güzeldi ?” dedi hoca. Dedim “ Tarifi
yok, çok güzeldi uyanmak istemedim, hatta ağlayabilirim.”
Sadece yüzüme bakıp gülümsedi. Herkesin iyi kötü deneyimini
sordu neler hissettiğini falan. Herkesi en çok etkileyen ayna parçalama kısmı…
Herkes deşarj olmuş resmen. Tamam kabul ediyorum gerçekten büyük bir rahatlama
ama benim için hayalimdeki ailemle olduğum anlar en güzel deneyimdi. Sonra bana
döndü… “Neydi seni en çok etkileyen?”
“Beni o ilk aynadan çıkarmamış ve başka bir aynayı
parçalatmamış olsaydınız da ben şu an buradaki herkes kadar rahatlamış
olacaktım. Öyle güzeldi ki gördüklerim... yeniden o aynaya dönmek istiyorum” dedim.
“ BİR GÜN HAYALİNİ KURDUĞUN ŞEYİ ELDE EDECEKSİN, AMA BUNUN
DEĞERİNİ ANLAMAN İÇİN TAM TERSİNİ DE BİLMEN HİSSETMEN GEREKİR. GÜN GELİRDE O
AYNADAN GERÇEKTEN ÇIKMAN GEREKİRSE NE OLACAĞINI GÖRMEN GEREKİR.
UNUTMAYIN ÖNEMLİ OLAN HAYAL KURMAK YA DA GERÇEKLEŞTİRMEK DEĞİL, ONA
TUTUNABİLMEK, DEVAM ETTİREBİLMEK…” dedi.
Derin bir sessizlik…
“Hazırsanız yeniden uzanın lütfen. Yeni meditasyonumuza
başlıyoruz.”
GÜL MEDİTASYONU
Coming Soon.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder