8 Ağustos 2012 Çarşamba

4- AYNA AYNA SÖYLE BANA VAR MI BENDEN HAYALPEREST BU DÜNYADA :)




AYNA MEDİTASYONU


Şimdi hemen şu ayna meditasyonu ile ilgili bir not düşmek istiyorum. Bir çok yerde bu ayna meditasyonu  değişik uygulanıyor. Ayna karşısına geçiyorsun. Gözlerinin içine bakıyorsun iyice. Sonra bu aynadaki  yansımanın senin gözlerinin içine baktığını hayal ediyorsun. Yani işte terse çeviriyorsun olayı. Böyle bir değişim oluyor, güçlü bir enerji akımı olduğunu hissediyorsun.  O zaman gözlerindeki enerjiyi hissediyorsun. Nasıl bir güç anlatamam hatta biraz da ürkütücü… Şu an için bunu geçelim.

Benim ayna meditasyonum daha farklı. Harry Potter izleyenler bilirler. Harry böyle koca bir ayna karşısında durur tek başına. Ama aynadaki görüntüsünde anne babası da vardır. Gülümseyerek bakarlar Harry’e… Kısaca Harry hayatına dair olmasını istediği ne var ise, işte onu göstermektedir ayna. Benim meditasyonum böyle bir şey.

Alfa modunun hafifliği ile yatıyorum mavi minder bulutlarının üstünde.  Hocadan gelecek komutları bekliyorum. “Şimdi karşınızda kocaman bir ayna duruyor. Tam karşısına geçin. Ayna  çok büyük ve gösterişli. Şimdi o aynada olmak istediğiniz ortamı, yanınızda olmasını istediğiniz insanları, hatta hangi mevsimde olmak isterseniz onu hayal edin ancak kendinizi bu aynaya sakın sokmayın” dedi.

Hoop ayna karşımda. Bu arada normalde biri bana dese ki kapat gözlerini şunu gör bunu hisset, mümkün değil. Ama bu alfa modunun yüceliğinden olsa gerek hoca ne dese film izler gibi geliveriyor sahneler gözümün önüne. Yüzüm dışında tabi…  Neyse Harry Potter izlediğimden olsa gerek aynı onun aynası geldi karşıma. Ben biraz daha büyüttüm ebatlarını o kadar. Kafamda onca sahne var hepsini sığdırmam gerek.

Kocaman bir ev hayal ettim. Nasıl desem çok dönüm arazi üzerine kurulu. Ucu bucağı olmayan  yeşilin üzerinde bir ev…  Etrafı beyaz çitlerle çevrili.  Türlü türlü meyve ağaçları var. Bahçenin arka tarafında olimpik yüzme havuzu ebatlarında bir havuz… Yalnız hiç sevmem şu havuzları mavi taşla kaplıyorlar da su mavi gözüküyor ya. Ben değişik taşlar hayal ediyorum. Böyle beyazdan başlıyor sonra yeşilin en açığından başlayıp birkaç ton koyulaşıyor içi. Nasıl güzel gözüküyor. Zannedersin tropikal adaların eşsiz suları… Klor oranı bile geçiyor aklımdan. Ablam, havuz suyu yani klor saç rengini bozuyor diye havuza girmez de… Ablam da girebilsin istiyorum. Havuzun etrafında beyaz tahta şezlonglar var. Bahçenin başka bir yerinde kamelya hayal ettim. Beş çaylarımı içeceğim, kızlarla dedikodu yapabileceğim bir yer lazım dedim.  Bahçenin bir yerinde kocaman çocuk parkı var. Kızımla, oğlum işte burada diledikleri gibi oynasınlar istedim. Şu an oğlumun doğum günü kutlanıyor bahçede… Ne iyi etmiş de almış kocam bu evi diyorum. Bu arada kocamı arıyorum sağda solda… Bahçede yok, evin içine giriyorum. Bu ev benim cennetim gibi… Zengin İngilizlerin evleri gibi… Bir kere mobilyalarım beyaz eskitme… Tek kişilik chester koltuğum evin en aydınlık penceresinin önünde duruyor. Genelde kitap okuyorum burada ama koltuğun üzerine ne zaman baksanız son sayı maison française dergisini görebilirsiniz. Bu dergide inanın çok güzel şeyler var. Evi döşerken bana çok yardımcı oldu. Aslında  Laura Ashley sayesinde bu ev böyle cennet gibi oldu.  Bu arada aynaya girmem yasak  ama iste ben kendimi dahil etmesem de kocamı arıyorum. Sonunda kızımın odasında buldum onu. Kızımla beraber kardeşine aldığı hediye için son hazırlıkları yapıyorlar beraber. Kocamın da yüzü yok maalesef. Çok uzun boylu değil, ideal boylarda desem yeridir. Kumral sanki. Ay öyle cılız da değil, sanki benim sevdiğim gibi biraz göbeği mi var ne… Neyse birazdan aşağı inerler ben bahçeye çıkayım bari.

Bu ne kalabalık… Ne çok seveni varmış oğlumun. Anneanne, babaanne, dedeler, teyzeler, halalar, dayılar, amcalar, kuzenler, arkadaşlarım, arkadaşlarımın çocukları… Off diyorum bu ne güzel manzara da ben niye yokum acaba. Öldüm mü ki ben ondan mı yokum. Çok oldu herhalde öleli ki insanlar yokluğuma alışmış nasıl da eğleniyorlar. Yok ya saçmalama eby diyorum bozma bu anı kesin bir yerlerdesin çıkarsın birazdan. Garaja bakıyorum arabam orada. Hımm belli ki bir yere gitmemişim. İş yerinde mi sorun çıktı acaba ? iyi de ben home office çalışıyorum. Çatı katını kocam iş yerim olarak düzenledi. Bir düğün organizasyon şirketim var. Oranın başında ablam duruyor. Ama bugün o da burada. Sorun olsa ilk onu ararlar diye düşünüyorum.  Allah Allah ben bu meditasyonlara  neden bir türlü kendimi dahil edemiyorum ki…

“Ayna’ya girmeye hazır mısınız” diye bir ses duydum sonra. Nasıl heyecanlandım anlatamam. Bir an önce girip herkese merhaba demek istiyorum. Oğluma sarılıp doğum günü hediyesini vermek, kızımı kucağıma alıp kardeşiyle beraber aynı anda mumu üfletmek istiyorum. Kocamın da yanımda olup bana sıkıca sarılmasını istiyorum. Artık kocam kimse…  İçimden bağırıyorum “Hazırıııııım” diye

“Haydi bakalım artık aynaya girebilirsiniz” Sağ ayakla gireyim diyorum haydi bismillah ve hoop aynadayım. Giymişim üstüme pembe şifon minicik çiçekleri olan bir elbise. Saçlarım belimde sapsarı bir güzelim ki sormayın yani… Sanki hep ordaymışım gibi herkesle gülüşüp  konuşuyorum. Oğlum koşarak geliyor yanıma anne diye, sonra babası ve kızım da geliyor. Oğlum sanki babasına benziyor kumral, çok da yakışıklı, kızım biraz ben biraz baba sanki. Öyle havuç denilecek kadar olmasa da hafif kızıl kahve tonlarında saçları var. Ama oğlumun da kızımın da gözleri kesinlikle bana benziyor. Sarıya kaçan ela… Bu arada dudaklar da aynı anne… Çocuklarım resmen Ayşegül serisi kitaplardaki çocuklara benziyor, o kadar gerçek dışı bir güzellikteler ki... Ne iyi etmişim de doğurmuşum diyorum.

“Şimdi aynadan çıkın ve sağ tarafınızdaki diğer aynayı görmeye çalışın” Bu ses hocamın sesi… Tam da pasta üfleyecektik neden çıkıyorum ki şimdi aynadan diye söylenmeye başladım. “Siz devam edin” dedim çıktım aynadan. Yine kocaman bir ayna var içi simsiyah. Kendimi falan görmüyorum hatta hiçbir şey görmüyorum. Ne biçim ayna bu? “Şimdi dikkatlice o aynaya bakın ve az önce içinde bulunduğunuz aynada gördüklerinizin tam tersini görün” Haydaaa bu da nereden çıktı diyorum. Bir ilk aynaya bakıyorum herkes yerinde çok şükür. Diğer aynaya bakıyorum. Yalnızım, kış gibi bir mevsim. Belli ki üşümüşüm . Kendime sarılmış yürüyorum yolda. Yağmur yağıyor sırılsıklam olmuşum öyle gidiyorum. Ne bir ev ne mutlu yuva, ne çocuklarım hiçbir şey yok. Sadece yürüyorum. Dikkatinizi çekerim bu aynada ben hayal kurmuyorum artık. Hoca tam tersi dedi ya alfa modu hemen getiriverdi gözümün önüne eksik olmasın. “Ayaklarınızın dibinde duran bir sopa var, o sopayı elinize alın ve iyice kavrayın iki elinizle ve o içinde olmak istemediğiniz aynayı kırmaya başlayın. Arka arkaya vurun parçalayın” demesiyle bakıyorum ayaklarımın dibine. Kocaman bir sopa var hemen alıyorum elime. Ayna kırmak uğursuzlukmuş falan umurumda değil. Başlıyorum aynayı kırmaya. Bam güm giriştim aynaya. Zerre ayna kırıntısı kalmayana kadar defalarca vurdum. Bir yandan da üzerime bakıyorum elbisem kirlenmesin diye ama elbise falan yok üzerimde o iğrenç aynadaki görüntümü görüyorum. Bakıyorum aynaya, sadece çerçevesi kalmış. Epey yorulduğumu fark ediyorum. Öyle boş boş aynaya bakarak beklemeye başladım ne olacak  acaba diye. Bir süre sonra “Şimdi ilk aynaya geri dönün birazdan saymaya başlayacağım. Üç dediğimde derin bir nefes vereceksiniz ve hazır olduğunuzda gözlerinizi açın”

Hemen aynaya döndüm. Yine elbisem üzerimde saçlarım uzun belime kadar sapsarı. Ailem, çocuklarım, biricik kocam… Pasta bıraktığım yerde üflemeye hazırız. Oğlum kucağımda, kızım babasının kucağında… Pasta tam ortada. Herkes karşımızda. Fotoğrafçı da hazır. “Biiiiir, İkiiiiii, Üüüüüüç derin bir nefes… Hazır olduğunuzda gözlerinizi açabilirsiniz” Of ya olamaz bir bir nefes verdiklerini duyuyorum. Ben ise nefesimi tuttum resmen, verirsem her şey bitecek.  O sırada pastayı üflüyoruz. Kocaman bir alkış kopuyor ben oğlumu öpüyorum doya doya, sonra babası alıyor kucağına önce öpüyor sonra hediyesini veriyor. Ben kızıma sarılıp öpüyorum. Sonra kocama bir öpücük. Kimse anlamıyor ama ufak ufak vedalaşıyorum ve aynadan çıkıyorum. Döneceğim ama kararlıyım. Nefesi verdim önce, gel gelelim gözümü açamıyorum. Açmak istemiyorum. Neyse güç bela açtım gözlerimi, bu sefer yavaşça kalktım bağdaş kurdum oturdum. En sona ben kalmışım ama olsun zaten bir şey demiyorlar ama belli halimden ağlayacak gibiyim. “Çok mu güzeldi ?” dedi hoca. Dedim “ Tarifi yok, çok güzeldi uyanmak istemedim, hatta ağlayabilirim.”

Sadece yüzüme bakıp gülümsedi. Herkesin iyi kötü deneyimini sordu neler hissettiğini falan. Herkesi en çok etkileyen ayna parçalama kısmı… Herkes deşarj olmuş resmen. Tamam kabul ediyorum gerçekten büyük bir rahatlama ama benim için hayalimdeki ailemle olduğum anlar en güzel deneyimdi. Sonra bana döndü… “Neydi seni en çok etkileyen?”

“Beni o ilk aynadan çıkarmamış ve başka bir aynayı parçalatmamış olsaydınız da ben şu an buradaki herkes kadar rahatlamış olacaktım. Öyle güzeldi ki gördüklerim...  yeniden o aynaya dönmek istiyorum” dedim.

“ BİR GÜN HAYALİNİ KURDUĞUN ŞEYİ ELDE EDECEKSİN, AMA BUNUN DEĞERİNİ ANLAMAN İÇİN TAM TERSİNİ DE BİLMEN HİSSETMEN GEREKİR. GÜN GELİRDE O AYNADAN GERÇEKTEN ÇIKMAN GEREKİRSE NE OLACAĞINI GÖRMEN  GEREKİR.  UNUTMAYIN ÖNEMLİ OLAN HAYAL KURMAK YA DA GERÇEKLEŞTİRMEK DEĞİL, ONA TUTUNABİLMEK, DEVAM ETTİREBİLMEK…” dedi.

Derin bir sessizlik…

“Hazırsanız yeniden uzanın lütfen. Yeni meditasyonumuza başlıyoruz.”


GÜL MEDİTASYONU

Coming Soon.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder