7 Ağustos 2012 Salı

2- KALBİMDEN BEYNİME GİZEMLİ YOLCULUK... MEDİTASYON





Şu evrene sinyal gönderme muhabbeti enteresan bir şey. Bazen güne muhteşem pozitif başlıyorum. Günüm şöyle geçecek, bugün böyle güzel şeyler olacak aman maşallah nazar değmesin tü tü tü diye diye dolaşıyorum ortalarda bütün gün. Sinir bozucu olaylarla karşılaşıyorum ama olsun diyorum şimdi hallolur, geçer biter. Amaaaaaan bea... Böyle pozitif dolaşa dolaşa akşamı yapıyorum. Eve geliyorum nasıl yorgunum, işler hallolmamış, enerjim tükenmiş,ertesi günün endişesi, nasıl olacak off ya düşünceleri beynimde uğulduyor. Negatif enerji dediğin ne ki gün sonu dibe vurmuşluk benimkisi... Ertesi gün uyanıyorum aklıma ilk gelen problemler nasıl çözümlenecek sorusu... Bir bir sahneler canlanıyor gözümde, diyaloglar, asık suratlar, müşterinin çemkirmesi... Pozitif düşün diyorum kendime ıı ıııhh olmuyor, hem düşünsem ne olacak yahu... Dün pozitif enerjiyle kelebek gibi dolaşıyordum ortalıklarda, kelebek kadar kısa sürdü ömrüm. Ve nitekim o gün, uyanınca gözümde canlanan sahneler bir bir gerçek oldu. Diyaloglara gelince kelimesi sekmedi.

Hep düşünüyorum şu kalbimden geçen onca şeyi ne yapsam ne etsem de kafamın içine yerleştirsem diye… Hayır aklımdan daha sık geçirebilirsem belki daha hızlı olmasını sağlayabilirim. Konsantrasyon eksikliğinden midir yoksa tembelliğimden mi artık sebebi her neyse başaramadım gitti. Okuduğum onca başarı hikayesin de imgelemenin öneminden bahsediyorlardı.Gözlerini kapat, gerçekmiş gibi yaşa... Önce gözünle gör, kulaklarınla işit, ellerinde dokun, tadına bak, kokla… Sonra istediklerimi düşünüyorum. Hepsi beş duyu standartlarına uymuyor. Mesela para diyorum… Gözümle gördüm, o kadar çok ki sayarken sesini de duydum, e haliyle dokunuyorum da, koklayayım diyorum e malum öyle sıcak ekmek gibi kokmuyor, bir de öyle çok ki ağır buruk bir kokusu var ama koklamaya değer. Şimdi bir de tadına bakmak lazım. Parayı mı yiyeceğim diye düşünüyorum. Para öyle yenmez ki hem. Ellerinle dokunup mağaza mağaza gezip çatır çatır yersin parayı. Üstelik öyle çiğnemeden bir anda yersin. Buyur bakalım şimdi beş duyu kuralına uyduramadım, gerçek olmayacak şimdi. Pıffft !!!
Sonra bu işin bir yolu yöntemi vardır dedim. Okudum, araştırdım, gittim, konuştum, aldım, verdim ben seni yendim derken meditasyon denilen bir şeyden haberdar oldum. Bu uzak doğululardan aşina olduğum bir kelime olsa da meditasyon nedir, nasıl yapılır, yapınca neler oluyor, ruhum bedenimden çıkıyor dünyayı mı geziyor, ruhani bir takım arkadaşlarım mı olacak, ya ruhum tekrar bedenime dönmezse, ya ölürsem diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Sonra adı çok afilli olan bir merkez buldum. Gittim görüşmeye… Kadın kuantum diyor, alfa modu diyor, mantra diyor, om diyor, ne diyor anlamıyorum. Soru sorayım diyorum aklıma gelen tek bir soru yok. Aslında şu ruhun bedenden çıkmasını sorabilirim ama vazgeçiyorum rezil olmamak için. Neyse zaten kadında benden bir numara olmayacağını anlamış olmalı ki son çare yarım ağız “Daha iyi kavramanız için seansımıza katılın” dedi. Haftaya Salı günü yeni başlayanlar için bir seans olacakmış. Yaptırdım kaydı çıktım gittim en kötü baktım tırsıyorum gitmem dedim.
Geldi çattı Salı günü. Saat 19:00 ‘da seans başlayacak. Mevsim Kış, hava gök gürültülü sağnak yağışlı… Gökyüzü şimşeklerden ışıl ışıl ve yağmur edebiyle yağmıyor. Eby kızım bas git ne olacak kim ölmüş meditasyondan, baktın korktun yapamayacağım de çek git. Neyse içeriye girdim utana sıkıla… İçeride birkaç kişi var, bekliyoruz diğerlerini, kimse tek kelime konuşmuyor ve herkes en az benim kadar korkuyor gözlerinden belli… Sanki zorla getirmişler gibi bizi oraya sormak istiyorum “Sen nasıl düştün buralara?” diye…
Ekip tamamlanınca bizi kocaman bir odaya aldılar. Oda sıcacık. Işıklar kapalı ama her yerde mumlar yanıyor. Egzotik bir koku var. Yerlerde mavi minderler var hani lise zamanı beden derslerinde üzerinde hoplayıp taklalar attığımız minderlerden…. Bağdaş kurup oturduk. Hocamız da tam ortamıza geçti. Birbirimizi tanıtma faslı bittikten sonra, nefes teknikleri ve alfa modundan bahsetti…Meditasyonun yegane kuralıymış, alfa moduna inecekmişiz. Arka arkaya uf uf uffffffff, uf uf ufffffff, uf uf ufffffff diye nefes alacakmışız. Acaba bu saçma şeyi kaç kere yapacağız diye düşünürken hoca “Ayaklarınız uyuşup, başınız dönüp, kollarınız kalkmayacak hale gelene kadar ama aynı zamanda sanki bulutların üzerinde de yattığınızı hissedinceye kadar devam edeceksiniz” dedi. İşte o alfa modu denen şeyden nasıl korktum anlatamam. Nefes ala ala öleceğim ve bulutların üzerinden kendimi izleyeceğim diye düşündüm…Minderlerimize uzandık, gözlerimizi kapattık, hoca başladı geri saymaya üüüüüç, ikiiiii, biiiiir ve nefes… Hadi dedim Ebycim korkunun ecele faydası yok al ver şu nefesleri hızlı hızlı….
Uf Uf Ufffffffff… Uf Uf Ufffffffff… Uf Uf Ufffffffff…(Sanırım bir onbeş kere falan aldım verdim nefesimi)
Ayak parmaklarımdan, hipofiz bezime kadar bir karıncalanma, bir uyuşukluk, bir baş dönmesi tatlı tatlı… Böyle kollarım iki yana düştü külçe gibi ağırlar, oynatamıyorum, bacaklarım desen öyle… Yani nasıl anlatayım varım ama yokum gibi… Uyanık ama uyuyor gibi… İşte şu ruhun bedenden çıkıp gezmesi kavramından korkuyorum demiştim ya, işte ruhum içimde ama yok gibi…
Duyduğum hocamın huzur veren sesi, Hakikaten tam mantra gırtlağı var. Sanırım hepimizin alfa moduna girdiğinden emin olduktan sonra o ince narin sesiyle “Şimdi size dokunmadan kalbinize bir sıcaklık vereceğim”dedi… Aman yarabbim yüreğim yanıyor ama canım acımıyor. Ateşten bir kor var içimde. Kalbimin tam yerini öğrendim. Yanan alanı düşünürsek boyutlarını da öğrendim. Hakikaten elimi yumruk yaptım baktım sonra, işte o kadar bir yer nasıl sıcak. Öyle tarifsiz bir his yaşıyorum ki anlatamam. Meğer ne güzel bir şeymiş bu alfa modu… Keşke hep bu modda kalsam…
“İlk meditasyonumuz ile başlıyoruz” dedi.
Affetme meditasyonu…
Coming soon.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder